Tüm ulusal bayramlarımız çok özel, hepimizin yüreğini hoplatıyor, sevincimiz bizi birleştiriyor. Sevince, hep birlikte neşlenmeye hasretiz. 30 Ağustos, 29 Ekim, 23 Nisan ve Ulusal Bayramlarımız. Şehrin toplu taşıma araçlarında, her yerde güzel bayrağımız. Her ulus için kutsal ve sembolik olan bayrak, bizim bayramlarımızda daha da fazla asılarak süslemeler, hatırlatmalar yapılıyor, “bayraklama” diye bir tabir duydum mesela, “bayraklama” Türkçe olarak kulağıma oldukça tuhaf gelse de “bayraklama” etkinlikleri var belediyelerin. Bayrak firmaları yaşıyor, kazanıyor, kazansınlar. Dağlarımızda, tepelerimizde, bayrak bizim için çok özel, o mücadeleyi yaşamamış turistler şaşırıyorlar da, Efes gibi bir antik şehrin giriş ve çıkışında dev boyuttaki bayrağa dokunarak, yanından geçmeyi anlayamıyorlar, şahsen bana da tuhaf geliyor, neyse. Biz, sonuçta, 20. yüzyılın başında, burası hakkında bin bir türlü planı olan devletleri, savaşları aşmış, lime lime edilmiş bir memleket iken, en fakir en aciz haldeyken, tüm dünyanın şaşırdığı bir uyanış ve varoluş yaratmışız, büyük bir liderin, Atatürk’ün başkanlığında, tüm halk, tüm kurmaylar, kültürlü insanlarla bir olarak, seferber olarak doğmuşuz. Stratejik deha, toplumu birleştiren güç Mustafa Kemal’in liderliğinde, başka ülkelerin devrimleriyle kıyaslanamayacak kadar özel bir kuruluş hikâyemiz var… Bayrak kutsalımız, bizim için o yüzden daha da anlamlı, yoktan var etmiş memleketi atalarımız… Ancak Atatürk’ün ideallerini, hayallerini, vizyonunu ne kadar tanıyoruz? Asıl şimdi esas, yeni savaşımız başlıyor, dememiş miydi, kurtuluş savaşı sonrası cumhuriyet kurulmuş, yeni cumhuriyeti kurarken. Neydi bu savaş? Onun deyişiyle ‘’kültür ve sanat savaşı’’ydı. Hem bayrak asıp, gurur duyup hatırlatacak gerçek kutlamalar yapmak, ulusal bayramlarımızı, bizi biz yapan geçmişimizi, kültürümüzü kuşaklara aktarmamızın başka yolu yok mu? Hatıra olarak memleketi anlatacak, kendimize, başkalarına kaliteli hediyeliklerimiz, var mı? Şöyle üzerinde çalışılmış senaryolar, tiyatrolar, o zaferlerin içinden alınmış çeşit çeşit öyküler çıkarmak, kostümlü o günleri hatırlatan müzikli neşeli (Neşe, merak uyandırmak, şaşırtmak kültürel aktarımın en önemli unsurlarından) sokak etkinliklerimiz, var mı? Cumhuriyetin değerlerini slogan halinde asıp süslemek, ona yönelik çağrıyla yaratıcı enerjiyi sokağa dükkânlara davet etmek filan? Bizi bir yapan birliktelikler düzenlemek? Bu kadar yetişmiş zeki yaratıcı kuşakların yanısıra dünyaya açık ve bilgiye yeni enerjilere herşeye aç yeni neslin olduğu güzelim ülkemizde kültürel açıdan hep aynı yerde durmak. Bu, kimin yararına? Bu toplumun yararına olmadığı açık, çünkü yıllar akarken insanlar, toplumlar ileri gider, gelişerek varolur.
Kültür ve sanat savaşı, çok çok uzun yıllardır başlığımız bile değil. Bu kadar zengin bir kültürün ve sanatın içinde yaşarken bu savaşı unutmak bir yana uzaklaşmışız. Bölünmüşüz. Derinden bölünmüş bir topluma dönüşmüşüz hatta. Kültürün su gibi akışkan ve ortak bir okyanusta, sadece toplumları değil bütün toplumları birleştiren, geliştiren, farklılıkları yakınlaştıran, bizi bize ve dünyaya bağlayan bir varoluş, anlaşılır bir aktarım, iletişim demek olduğunu dahi göremez olmuşuz. Bağırarak, yüksek sesle didişerek iletişim kurabilir mi?
Atatürk, o yokluklardan var edilmiş, dünyayı şaşırtmış, yeni biraradalıkla, cumhuriyet modelinde neden şimdi yeni savaşımız başlıyor, o da kültür sanat savaşı demiş? Kültür ve sanatın, özgürlük, demokrasi, iletişim, varoluş, bir oluş, huzur ile alakalı olduğunu, saygı ve sevgiyle, merakla, gelişmeyle, kendi kültürüne ve dünyayı anlamayla, kısaca vatanla, vatandaşla, ulus olma bilinciyle alakalı ve yaşamsallığını bildiği için. Vizyon böyle bir şey zaten. Gücün bilgiden, hakikate ulaşma çabasıyla meraktan geldiğinin bilincinde (günde kaç kitap ve neler okuduğuna bakın) olayları bütünüyle idrak edebilme, soyutlama, kültür, gücü, özgürlüğünün farkında özel bir ruh düşmüş dünyamıza, bu büyük şans bizler için, inanılmaz bir vizyona sahipken bugün ancak birbirimizle didişmek, kolay olan galip gelmiş. Ancak o ruh, o enerji, saklı da olsa durur, duruyor zaten, gençlerden, kuşaklar boyu birbirini dinleyen, saygı gösteren, seven o ruhtan, birbirimizden umutluyum. Yok öyle enseyi karartmak…