Biz sahip olduklarımızı övünerek gösteren çocuklar olmadık hiç. Heves ettik, özendik elbette, ama aslında bakıyorum da hep ‘’olmaya’’ çalıştık, zordu olmak, okumak, öğrenmek, yani mutlaka sabretmek, taş taş üstüne koymak öğretildi, hevesle gerçekçiliğin farkını da gösterdiler bize. Olur a ailemizi ikna etmişsek imkânları varsa ve istediklerimizi almışlarsa, sevinçle ama sessiz sakin gürültüsüz giydik, yaşadık, büyüdük.
İmkânı olan vardı, olmayan vardı, ‘’hava atmak’’ diye bir başlık yoktu, Maddi hayat, dostlarla gösterilmeden yüce gönüllülükle sofralarda, hayatta paylaşılan bir şeydi. Paylaşılmazsa ne anlamı vardı ki… Bu yüzden, herkesin çağrıldığı, her gelenin bir şey getirdiği ya da getirmediği, kahkahası ve varlığıyla muhabbetin bol olduğu sofralarda büyüdük. Olan, olmayana dağıttı. Sözü de edilmedi. Su gibi doğal bir şeydi bu. Yaşamsal. Fotoğraflar o ölümsüz anların hatırası olsun diye çekildi, enginlik gösterilsin diye değil. Değerler vardı. Halasına yeni doğmuş ya da büyümekte olan çocuğun fotoğrafını yollamak, aileyi kaydetmek, hepsi hatırlar, paylaşmak, gülümsetmek içindi. Albümler yapıp içine kondu o hatıralar, açılıp açılıp bakıldı.
Hiç unutmuyorum, o iki yaşlı beyi, Cihangir’de Bilsak’ın bulunduğu sokakta yolun ortasında duraksamış, birbirine aklımda kaldığı kadarıyla şunu diyorlardı. Sahip olduklarını sergilemek, göstermek ne ayıp, garip bir şey, şimdi herkes bunu yapıyor. Adımlarımı yavaşlattım, kulak kesildim, şöyle bir baktım. Gerçektiler. Yaşadıkları uzun hayatın dinginliği, huzuru, mutluluğu yüzlerinden okunuyordu.
Sahip olmanın değil olmanın önemsendiği yıllarda büyümüştü ikisi de. Bir kaç kuşak böyle şanslıydık. Evet her kuşak gibi sorunlarla doluydu herkesin yaşamı, sorunsuz yaşam yok ki. Kitaplardan bilgiye erişiyorduk, ansiklopedileri elimize alıp merakla karıştırarak, sabır olmazsa hiçbir şey olmayacağını çaktırmadan öğrenerek, aradığını bulmanın coşkusunu yaşayarak… Öğrenmenin ve bilmenin kolay olmadığını, zaman ve pişme gerektirdiğini farkında olmadan kaydediyor, soyutlama yeteneğinin ne olduğunu bilmeden kelimeleri sevmeyi öğreniyorduk. Ah evet! Zaman Değişti! Ah evet! Çok hızlı akıyor! Ah evet, herkesten geri kalırsınız eğer o hızı yakalayamazsanız!
İyi ama koşarken, heves ederken sizi siz yapan ayrıntılar ıskalanır, hayat da ayrıntılarla anlamlı. Nereye koştuğunuzu biliyor musunuz sorusu mühim bana göre? Siz mi seçtiniz, heves mi ettiniz? "Haves" derdi babaannem, rahmetli, heveslere ben şahsen pek dikkat ederim, bu ben miyim, heves mi, derim. Aman aman, yoksa hevesle kendinden uzaklaşır da insan.