Abbas Kiarostami

ABBAS KİAROSTAMİ

Kara gözlüklerini hiç çıkarmıyor. Hatta, fotoğraf çekimi için çıkarmasını istediğimizde espri yaparak, çocukluğundan itibaren onlarla dolaştığını söylüyor. Çevirmeni, “Kirazın Tadı” filmindeki başrol oyuncusu Homayun Erşadi. Kiarostami, filmlerinde oyuncu kullanmamakla ünlü. Mimar olan Erşadi’yi de, cipinin içinde yolda görmüş ve filminde oynamaya ikna etmiş.  Artık mimarlığı bırakmış, oyuncu. 1997’de Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye alan “Kirazın Tadı”nda Erşadi kendi cipiyle Tahran’ın dışında belli bir mekanda dolaşıp duruyor. Bütün bir film boyunca hep arayış içinde. İntihar ettikten sonra üzerine toprak atacak adamı bulmak için. Çevirmenlik yapan Erşadi’ye bakarak soruları soruyoruz, Kiarostami, baştan ricada bulunuyor: “Soruları benim yüzüme bakarak sormanızı tercih ederim”.

Kiarostami, dünya sinemasının ilgiyle izlediği, festivallere davet ettiği önemli bir yönetmendi. Tüm dünyanın çalışmalarını merakla beklediği İranlı bir sanatçıydı, fotoğrafçılığı, grafikerliğiyle, şiirsel, lirik sinema diliyle özgünlüğü tescillenmiş İranlı kıymetli bir sanatçıydı. İşte zar zor elde ettiğim ve iyi ki dediğim görüşmeyle, sevgili Kiarostami’nin 1999 yılında söyledikleri.

EMİNE ÇAYKARA: Bir film yapmaya karar verdiğinizde karşılaştığınız en büyük zorluk ne? Para mı, senaryo mu, oyuncu bulmak mı?

ABBAS KIAROSTAMI: Herbirinin kendine göre zorluğu var ama ben bunları sorun olarak değil bir sürecin aşamaları olarak görüyorum.

- Siz uzun yıllar çocuklarla içiçe çalıştınız. Naif, anı yaşamayı bilen çocuklarla çalışmanız oyuncularla ilişkinizi ne derece etkiledi? Oyuncuların doğallığında bunun rolü var mı?

ABBAS KIAROSTAMI: Ben reklam filmlerinden önce çocuklarla çalıştım uzun süre. Çocuklarla büyükler arasındaki en önemli fark, çocukların parayı ve ünlü olmayı düşünmemeleri. Çocukları kamera önünde çok rahat oynatıyorum. Aslında büyüklerle de bir zorluğum yok. Belki çocuklar daha rahatlar, ama ben zaten kimseyi oynamaları için zorlamıyorum, rollerini hissetmelerini istiyorum, onlarla doğrudan ilişki kuruyorum. Sonuçta hepimiz bir bütünün parçasıyız. Ben onu da hiç zorlamadım (Erşadi’yi gösteriyor), sadece yanında oturdum, bazen o beni yönetti. Belki bu normal bir şey değil ama ben böyle yapıyorum.

- Filmleriniz çok dingin, sakin, şiddet, seks, aksiyon yok. İnsanlar bambaşka bir sinema diline alıştırıldıkları halde sıkılmadan hayranlıkla izliyorlar. Amerikan sinema endüstrisi hakkında, filmler hakkında ne düşünüyorsunuz?

ABBAS KIAROSTAMI: Ben Amerikan film endüstrisini tamamıyla reddedebilirim ama şöyle düşünüyorum: Onlar olmasaydı biz bugün burada olamazdık. Benim filmlerim çok farklı, Amerikan sinemasının değerini de gözardı edemem, bu alanda onlar başı çektiler. Amerikan film endüstrisi, bence izleyiciye iyi davranmıyor, onları sinirlendiriyor, yorgun düşürüyor, geriyor ve  sahnenin dışına atıyor. İzleyicinin hislerini kötüye kullanıyor. Amerikalıların kendine özgü tarzları var. Ayrıca Jim Jermush gibi bazı insanlar var, çok iyi film yapıyorlar. Eski Amerikan filmlerine bakarsanız, onlar da farklı; insanı düşünen, kültüre önem veren filmler. Ama günümüzde bu sinema çok ticari hale geldi.

- Avrupa sineması...

ABBAS KIAROSTAMI: Ne yazık ki Avrupa film piyasası da Amerika’nın etkisi altında. Her yerde bu böyle. Yine de bazı yönetmenler farkında ve geri dönüş içinde, yeniden farklı şeyler yapmaya çalışıyorlar.

- Türk sinemasını tanıyor musunuz? Beğendiğiniz oyuncular kimler?

ABBAS KIAROSTAMI: Türk sinemasını çok tanımıyorum, “Yol” filmini çok beğenmiştim. Festival sırasında izlediğim Türk filmlerinde Amerikan sinemasından ne yazık ki çok şey aldıklarını gördüm. Çok fazla şiddet ve seks var. Dün, ödül alan Türk filmini (Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Güneşe Yolculuk’ filmi) gördüm, iyi bir filmdi. “Yara” filmini gördüm, Arjantin’de. Orada oynayan oyuncu kız (Yelda Kaymakçı Reynaud) çok iyiydi mesela.

-Sinemanızda Ömer Hayyam etkisi var. Şiirle aranız nasıl?

ABBAS KIAROSTAMI. Bütün İranlılar bu soruya olumlu cevap verir. İran’da okuma yazma bilmeyen insanlar dahi şiirle ilgilidir. Kültürümüzde var, günlük yaşamımızda da. 2400 şair var İran’da. Şiir bizim adeta kanımızda dolaşıyor diyebiliriz; siyasetten, pekçok şeyden daha önemli bizim için.

- Bir röportajınızda “Yalanın içinden geçmeden gerçeğe yaklaşamazsınız” demişsiniz. Sizin filmlerinizde yalan göremedim. Filmlerinizde, yalan nerede?

ABBAS KIAROSTAMI: Bütün filmlerim yalanla başlar, ama gerçekten söz eder ve gerçekle biter...

- İstanbul ya da Türkiye size ilham veriyor mu?

ABBAS KIAROSTAMI: İlk gelişim ailemle olmuştu, sinemacı olarak değil. İkincisinde “Yakın Plan” filmim nedeniyle gelmiştim. Bu üçüncüsü. Buradaki insanları, bu ülkeyi seviyorum. Buradayken kendimi evimden uzakta hissetmiyorum. İnsan ilişkileri çok güzel, yakın. Eğer ülkemin dışında bir film yapmak istersem ilk yer burası olur.

24 frames

 

 

- İntihar sizin için ne anlam ifade ediyor? “Kirazın Tadı” filminin gösterimi öncesi intiharla ilgili birşeyler söylemiştiniz, neydi onlar?

ABBAS KIAROSTAMI: Bu sözler, Romanya kökenli Fransa’da yaşayan bir filozofa ait, iki yıl önce öldü kendisi. “İntihar imkanı olmasaydı kendimi çoktan öldürürdüm” demişti. İntihar, bence bir çıkış kapısı, açık bir kapı, insanın kendini rahat hissetmesine yol açan bir kapı. Bir şeyler olursa o açık kapıdan çıkabilirsin. Bir imkan, bir şans bu. Kapalı bir odada oturursa insan yaşayamaz, açık bir kapının olması lazım. Orada, açık bir kapının olduğunu biliyorsun, rahatsın. Sadece bir imkan. Bence intihar imkanı bize Tanrı’nın bir lütfu. Bu yolla Tanrı insanları kurtarıyor, istediğini yapabilirsin, seçim sana ait.

(Tempo Dergisi)

Abbas Kiarostami

·         22 Haziran 1940 Tahran doğumlu. Aslında Tahran Güzel Sanatlar Fakültesi resim bölümü mezunu.

·         1960’lı yıllarda illüstratör olarak çocuk kitaplarını resimlemiş, reklam dünyasında çalışmış. Uzun yıllar Çocuklar ve Gençler için Entellektüel Gelişim Ensitüsü diye çevrilebilecek bir kurumda çalışmış, bu enstitüde filmcilik bölümünün kurulmasını sağlamış.

·         Belgesel, kısa filmlerle sinema dünyasına adım atmış. İlk filmi 12 dakikalık “Bread and Alley”. Pek çok kısa filmi, başka yönetmenler için yazdığı senaryolar var. Filmleri ancak 1980’lerin sonunda yurtdışında gösterilmeye başlandı.

·         Kiarostami, gerçekle kurmacayı çok ustalıkla karıştıran gerçekleri kurmaca gibi kurmacaları gerçek gibi gösteren bir yönetmen. 28 yıl içinde 20’den fazla film çekmiş. Yurtdışına çıkan ilk filmi 1992 yapımı “Ve Yaşam Sürüyor...”

·         1997’de Cannes’da “Kirazın Tadı” ile Altın Palmiye aldı.

·         18. İstanbul Film Festivali’nde (1999) dört filmi gösterildi: “Ve Yaşam Sürüyor”, “Arkadaşımın Evi Nerede”, “Kirazın Tadı” ve “Yakın Plan”

·         Roberto Rosselini (1992), François Truffaut (1993), Pier Paolo Pasolini (1995), Federico Fellini (1997), Akira Kurosawa (2000), Konrad Wolf (2003), Altın Aslan (1999) vd. pek çok ödülün sahibi.

·         4 Temmuz 2016’da aramızdan ayrıldı.

.        Kiarostami'nin sanatla yaşam ilişkisi üzerine kurduğu son filmi 24 Frames (24 Kare)'i oğlu Ahmed tamamladı ve 2017'de Cannes'da ilk gösterimi oldu.