Yasar Nuri Tempo 1998

Yaşar Nuri Öztürk ile halk, aydınlar, Türkiye’de İslam

Son yüzyılın en büyük kazancı, halkın aldatıldığının farkına varmasıdır, demişti, rahmetli Yaşar Nuri Öztürk, 1998’de kendisiyle yaptığım bir röportajda. O yıl, bir hafta içinde dinle ilgili üç ‘yalan'ın ortaya çıkmasını, zamanın kendisini haklı çıkarması olarak değerlendirmişti. Aydınları, siyasetçileri ve diyaneti de halkın gerisinde kalmakla suçlamıştı. İşte konuşmamızın tamamı. Aradan yıllar geçmesine karşın halen önemini ve güncelliğini koruyan bu röportaj arşivde kalsın istemedim. Ruhu şad olsun.

 

 

EMİNE ÇAYKARA: Son günlerde dinle ilgili tartışmalar hızlandı; gerek Türkçe ibadet gerek cenaze namazı tartışması ile farklı bir noktaya gelindi. İslam âlimi Fazlur Rahman’ın yıllar önce söylediği gibi Türkiye, İslam’ı doğru anlayıp değerlendirilen ülke olma özelliğinde aşama mı kaydetmek üzere?

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK: Tek ülke demişti Fazlur Rahman. Cumhuriyet sayesinde Türkiye’nin öyle bir şansı oldu. Ama maalesef Türkiye’de İslam’a karşı olanlarla İslamı hurafeye boğduranlar el ele vermişler. Şirketleşmiş, sektörleşmiş, dinin ülkede anlaşılmaması için her türlü şeytanlığı sergiliyorlar. Bunun önüne geçecek olan halktır. Halk, heyecanları sömürülerek uyutulmuştur. Halk, doğruyu bulur; bugünkü medyadaki tartışmaların esası budur. Bunlar, dincisi dinsizi, halkı bir türlü adam görmedikleri için, “bu da nereden çıktı” diye bağırıyor. Bu, halkın ihtiyaçlarından, arzularından, arayışından çıktı. Halkı, birileri bir şeyleri empoze etmese düşünemeyen böcek gibi görüyorlar; senelerce bu suçu işlediler, devam ediyorlar. Halk bunlara şamarı indirecek. Halkı mezra kalıntısı gibi, geri zekâlı görüyor. Milyonları, milletin gözünün içine baka baka geri zekâlılıkla ithal ediyorlar, bunu yapanların içinde profesör seviyesinde insanlar var. Halka bakışları budur.

Ne yapmak gerekiyor?

ÖZTÜRK: Din ticareti, sömürüsü yapmayanla gerçek temiz aydınların halka yardımcı olması lazım. Tabii sağdan soldan bu insanların etkisiz kılınması için sürekli provokasyonlar, kafa karıştırmalar, saptırmalar yapılıyor. Dişleri dökülmüş bir yığın ruh hastası, halkı tahrik ediyor. Hiçbir yere varamazlar. Halk aldatıldığının farkına varmıştır. Son yüzyılın en büyük şansı budur. Bu, fevkalade önemli; bizim halkımızın tüm aldatma zulümlerine rağmen bu noktaya gelmesini de Allah tarafından sevilmesinin işareti olarak görüyorum.

Değişme yolunda ciddi birtakım adımlar atıldı.

ÖZTÜRK: Kesinlikle. Bu durmaz, halk, yumağın ucunu yakalamıştır. Öbür ucuna kadar yüzlerce yalan vardır halka yutturulmuş, bir bir ortaya çıkaracak. Biz de halka yardım edeceğiz. Herkes biliyor, başta da halkı kandıranlar. Bunu itiraf ederlerse saltanatları mahvolur. Yapamazlar, “Biraz daha idare edelim” diyorlar. Hapsi de uzatmaları oynuyor.

Hazreti Muhammed “Her devirde ümmetim içinden biri çıkar ve dini tecdit eder” diyor. Yani yeniden yapılandırır. Reforma karşı çıkıp yeniden yapılandırmayı kullanıyorsunuz siz de kitaplarınızda. Bu, bir görev gibi mi algılanmalı?

ÖZTÜRK: Görev veriyor, bu peygamberimizin ifadesiyle aydına verilmiş bir görevdir. Bundan kimse söz etmiyor. Çünkü bu aydının temel işlevi devreye girdiğinde yalancıların aleyhine olur. Peygamberimizi bloke ediyorlar, onun esas bize hayat verecek yönünü asla halka anlatmıyorlar, bunu birtakım Bedevi desenlerle örtüyorlar ve gerçek yaratıcı varlığı sürekli biçimde gözden kaçırıyorlar.

Siz, ‘Yaşar Nuri İslamı’ diye yeni bir model oluşturmak, sünnete ve hadislere karşı çıkmakla suçlanıyorsunuz bazı yazarlar tarafından…

ÖZTÜRK: Öyle bir şeytani tuzak kurmuşlar ki Hz. Peygamber’i bize gerçek ruh verecek kişiliğiyle tanıtanları da sünnete, hadislere karşı çıkıyor, şeytani edebiyatla etkisiz kılmaya çalışıyorlar. Halbuki peygamberin esas sünnetini katledenler kendileridir. Eğer onlar gerçekten peygamberin sünnetinden bahsetselerdi İslam böyle olur muydu? Yedi asırlık tablo ıslak paçavra gibi bunların yalan söylediğini suratlarına vurarak dünyaya gösteriyor, bunlar hâlâ yalanlarına tedavi çaresi arıyorlar. Çağın ortaya koyduğu süratli gelişmeleri, halkın bağrındakini, nasıl bir arayış içinde olduğunu görememekten kaynaklanıyor bunlar. Ben Kur’an’ı anlatıyorum, benim anlattığımı anlatan yüz civarında ilahiyatçı bilim adamı var. Din adına Kur’an  dışı hiçbir şey söylemedik. İnsanımız adına da akıl, bilim ve ülke gerçeği dışında hiçbir şey söylemedik. Zamanın yalanladığı tespitim yok. Aydın halkın gerisinde, bunu itiraf edemiyor. Şimdi halkın peşinden koşuyor, halk yakalıyor, aydın tartıyor. Halbuki bunu aydın gündeme getirecek, halk da onu izleyecekti, tersi oluyor bizde maalesef.

Bir dergide ’28 Şubat Kararları’nın devamı gibi gösteriliyorsunuz. Oysa yirmi yıldır aynı şeyleri yazdığınızı biliyoruz, bugün medya sizinle bu kadar ilgilendiği için bazıları tarafından yeni fark ediliyorsunuz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

ÖZTÜRK: Beni “28 Şubat Kararları’yla bağlantılı gösterdikleri için bunların hepsini iftiracı olarak lanetliyorum. Kur’an, iftiracıları lanetlediği için lanetleniyorum. Ben insan zannedip oturup konuşuyorum, sonra gidip fesat çıkarıyor, iftiracılık, mendeburluk yapıyorlar. Halk senelerdir şamar atıyor bunlara, farkında değiller. İnsanlık suçu işliyorlar. Allah da bu halkı bunlara karşı ödüllendiriyor. Bunların 100 sene sonra fark edeceği şeyleri halkın gönlüne ilham ediyor. 28 Şubat dünkü olay, son on yılda neler oldu din adına, hangi iniş çıkışlar sergilendi. Hangi yalanlar, karşı çıkışlar dikkat çekti. Bunları halk görüyor, muhasebesini yapıyor, sonunda yeni arayışlar içerisine giriyor. Medya ve iletişim imkânları da halka destek veriyor. Bunlar atık gibi halkın arkasından geliyor. Raia mantığıyla, davar gibi görüyor halkı, anlayın artık işte, bu halk sizden daha üstün kalitede ve sizi yönlendiriyor. Koca bir dergi geliyor benimle konuşuyor. 30 yıldan beri söylediğim şeyler, sanki dün akşam söylemişim gibi. bir fikir adamı alışılmışa ters şeyler söylendiğinde önce tepki görür, bir süre sonra zaman söylediklerini doğrulayınca bu defa halkın gönlünde taht kurar.

Sizce sorun nereden kaynaklanıyor?

ÖZTÜRK: Bu ülkenin iki yarası var: biri sahte aydın, birisi de sahtekâr politikacı. Ülkenin yarınlarını satıyor bunlar. Türkiye bu politikacılar ve aydın taslaklarıyla 21’nci yüzyıla girmek istemiyor. Halkın direnişi budur, bunları aşmak, hizaya getirmek istiyor. Bunu kabullenemediklerinden askerin üstüne atıyorlar, 28 Şubat diyor, bilmem ne diyor. Ben askerlerin beni okuyup seyrettiğinden bile kuşkuluyum. Kaldı ki ben 30 yıl önce ne dediysem onları tekrarlıyorum. İlk başta kıyametler koparan fikirlerimi zaman, doğruladı. Zaman en adil yargıçtır. En tutarlı filozoftur. Bu fark edildiği için biz bir taraftan eskiden bize karşı olanlardan ödül alıyoruz, öbür taraftan okumayan, okumak için direnen birçok çevreden övgüler alıyoruz.

Kim bunlar?

ÖZTÜRK : Hepsi var. İçinde hurafecilerin ağına düşenler de var. Enteresan bir kaderim var benim. Türkiye’de bu fikirleri ortaya attığınızda bana, “En tehlikeli yobaz budur. Humeyni’den bile tehlikelidir bu” diyorlardı. Birileri de “Bu zındıktır” diyordu.

Kimseye yaranamıyorsunuz.

ÖZTÜRK : Evet, bezginlik göstermedik, Allah bizim gönlümüze doğru yolda olduğumuzu ilham etmiş. Kur’an da bizim denetçimiz olarak sahip çıkıyordu. “Doğrusun yürü” diyordu, çıktı ortaya. Daha neler çıkacak, durun acele etmeyin. Yirmi yıl önce söylediğimiz ama henüz yakası açılmayanların da günü gelecek. Durun daha, zaman doğrulayacak onları da…

 

 

Herhalde değişim bir seferberlik işi. Oysa Diyanet biraz geç tepki veriyor gibi gözüküyor. Siz cenaze namazıyla ilgili açıklama yaptıktan sonra onlar, “Olur tabii” diye açıklamada bulundular.

ÖZTÜRK : Çok güzel bir örnek verdiniz. Ramazanın üçünde İzmir-Karşıyaka Müftüsü cenaze olayını uygulamaya koyuyor, “Din elden gidiyor” diye dört yanda ‘din tüccarları’ feryat ediyor. Dinsizlik tüccarları da dinde reform yapılıyor diye… İkisi birlikte çalışıyor bunların zaten. Gayet açık bu. Bir tanesi başladı mı diğerlerinin ne diyeceği bellidir. Aradan bir hafta geçiyor Diyanet açıklıyor, ilim adamları söylüyor, bir de bakılıyor elden giden bir şey yok. Peygamberimizden beri olan bir gerçek uygulanmadığı için gözden kaçmış, yok sanmış. Ne din elden gidiyor ne de halkın çok gerilerinde kalmış, aynı zikzakları, aynı tutarsızlıkları sergiliyor. Durmadan, İslam kaynaklarının asla kabul etmeyeceği fetvalar veriyor. Diyanet İşleri Bakanı ile Din İşleri Yüksek Kurulu aynı tele vurmuyor. Başkanın, bilgisi de var, kafası da aydınlık bir insan eme bir türlü rotasın oturup şu milletin önünde açık yüreklilikle inandıkların söylemiyor, kıvırıyor. Din İşleri Yüksek Kurulu bir fetva çıkarıyor, reisle konuşuyorsunuz, başka türlü söylüyor, söylememesi mümkün değil, o kaynakları okumuş biliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu bir ilim ve fıkıh kurumu değil, siyasal kurum gibi kararlar veriyor, havayı koklayıp en az dedikodu olacak şekilde lafı idare edip işin içinden çıkıyor. Bu, ülke için büyük bir talihsizliktir. Göz göre göre ellerindeki kaynaklara ters kararlar verip siyaset yapıyorlar. Bunun durdurulması lazım.

Kaplumbağa adımlarıyla ilerleniyor bu yüzden ya da ilerlenemiyor.

ÖZTÜRK : Bu ülkede politikacılarla aydınlar, ‘Aşil’in kaplumbağalarına halk da Aşil’in atına benziyor. Kaplumbağalıktan kurtulmak zorunda. Halk, bunları Aşil’in atı durumuna getirir, kanat da takar. Allah’ın yer yüzünde uzanan eli gibidir halk. Cenab-ı Hak gücünü halkta tecelli eder. Halka  kucak açıp iyi niyetle onunla barışmak, değer vermek lazım. Onu demirbaş kabul etmek lazım, bunu yapamıyorlar. Bunu 21’nci yüzyıl taşır mı? Taşımaz, bu kabak bir yerde patlayacak. Halka dua etsinler ki bu kabak başlarına patlatmıyor da şurasını burasını çizerek  bunların da uyanmasına vesile oluyor. Bu da onun büyüklüğü. Kalkıp, “Siz bana yıllarca ölülerimin arkasından dua etme hakkını niye ‘dinde yok’ diye sakladınız” diyebilirdi? Kıyamet koparabilirdi. Koparmıyor.   

Nasıl yani?

ÖZTÜRK : Cenaze namazı örneği. Siz çocuğu ölmüş anneye nasıl ‘çekil’ dersiniz? Baba sen kıl, anne çekil. Böyle din olur mu? Söylemiş midir böyle din? Bunu dayattınız. Bunu fark eden halk ortalığı birbirine katsa ne olacak? Bir hafta içinde üç dört tane yalanları ortaya çıktı. Halkın basiretine, sabrına bakın. Halk, öbür yalanların altında ezilmesin diye meselenin tartışılmasını istiyor.